Genel | 16 Aralık 2013 | Yorum yok | Paylaş: Facebook - Twitter
Koşucuların kas yapıları, neden birbirinden farklıdır? Kilo vermek için nasıl koşmak gerekir? Koşarak kas kütlemi değiştirebilir miyim? Aklınıza takılan tüm bu soruların ve daha fazlasının yanıtı bu yazımızda.
Arkadaş sohbetlerinden birinde, söz dönüp dolaşıp spora ve oradan da koşmaya gelince şöyle bir soruyla karşılaştım: Koşucuların kimisinin bacakları çöp gibi oluyor kimileriyse iri oluyor. İkisi de “koşucu” olduğuna göre bu fark neden ortaya çıkıyor? Olayın bilimsel açıklamasına girmek istemediğim için o an, “koşmadan koşmaya fark var” diyerek geçirmiştim; ama arkadaşın dikkatini çeken fark, aslında oldukça önemli bir noktayı ortaya koyuyor.
Gerçekten de koşmadan koşmaya fark var ve bu fark bedenlerimizi de farklı etkiliyor. Kısa ve uzun vadede üzerimizdeki etkileri de farklı oluyor. Arkadaşın, konuya vâkıf olmadığı için adını koyamadığı olgu, maraton koşucularıyla, hız koşucularının kas yapıları; dolayısıyla beden yapıları arasındaki fark. Dikkat ederseniz maraton koşucuları, ince yapılı, hatta biraz çelimsiz olurlar. Yağ dokuları çok azdır ve genel olarak düşük kilolarda olurlar. Hız koşucularıysa tam aksine, kaslı olurlar. Hatta bacakları, sıradan bir insanınkine göre daha kalındır. Kasları da maratoncular gibi ince ve hatsız değil, kütleli ve hatlıdır. İyi de bu fark neden oluyor? Aynı sporu yapan iki farklı sporcunun beden yapıları, nasıl bu denli farklılık gösterebiliyor? Merakları gidermek için, konuyu biraz irdeleyelim isterseniz.
Aslında bilimin, kasların nasıl çalıştığını anlamaya başlaması, oldukça yeni bir durum. Son çalışmaların ortaya koyduğu şey ise, daha öğrenecek çok şeyimiz olduğu. Bilim insanları, kas liflerini iki ana gruba ayırıyorlar. Bu ana grupların, kendi aralarında da alt türleri var, fakat bizi ilgilendiren bu iki ana grup. Hızlı kasılan ve yavaş kasılan lifler. Bu liflerden hızlı kasılanların çapları daha büyük, “patlayıcı” sayılabilecek bir hızla ve yüksek güçle hareket ediyorlar, ancak hareketlerini uzun süre devam ettiremiyorlar. Zorlandıkça, kütlelerini arttırmaya eğilimliler. İşte hız koşucularının çoğunlukla kullandığı kaslar bunlar oluyor. Bu sporcular “sprint” koşularında, insanı hayrete düşüren hızlarda koşabiliyor; fakat bu hızı 100 metre, 400 metre gibi mesafelerden uzun koşularda koruyamıyorlar.
Maraton Koşucuları ise yavaş kasılan liflerden faydalanıyor. Bu lifler hızlı kasılanlara kıyasla güçsüz kalıyor; fakat çalışmalarını devam ettirebildikleri süreler oldukça uzun. Kütlelerini arttırma eğiliminde değiller; çünkü zorlandıkça ürettikleri gücü değil, çalışma sürelerini arttırmaya başlıyorlar. Bunu da vücudumuzda gelişen olayların çoğu gibi, kimyasal tepkimelerle yapıyorlar.
Hızlı kasılan kas lifleri, hareketlerini dinlenme olmadan en fazla 5 dakika sürdürebiliyor. Melez lifler diyebileceğimiz, hızlı kasılan lifler grubunda sayılan kas lifleri dahi en fazla 30 dakika kadar çalışabiliyor. Yavaş kasılan liflerde ise durum biraz farklı. Hiç dinlenme olmadan, saatlerce çalışabiliyorlar.
İşte bu ilişki yüzünden maraton, yani uzun mesafe koşuları saatlerce sürebiliyorken. Kısa mesafe koşuları, birkaç saniye, en fazla birkaç dakika içinde sona eriyor. Hız koşuları 400 metreyi geçmezken, maraton koşusu için belirlenen resmi mesafe 42 kilometre. (tam olarak 42,195 metre)
Doğduğumuzda, hızlı kasılan ve yavaş kasılan kas miktarımız genelde aynı oluyor; fakat hangisini çalıştırdığımıza bağlı olarak biri diğerine baskın gelebiliyor. Hız koşucuları, yani sprint koşucuları, hızlı kasılan kas gruplarını çok sık çalıştırdığı için, “kaslı” görünüyorlar, öte yandan maratoncular yaptıkları sporun etkisi olarak, yağsız ve ince yapılı bir vücuda sahip oluyorlar. Siz de sahip olmak istediğiniz vücut şekline göre sporunuzu seçebilir, böylece hedefinize daha hızlı ve verimli bir şekilde ulaşabilirsiniz.